15 49.0138 8.38624 arrow 0 none 0 4000 0 horizontal https://koraysaridogan.com 300 0 1
theme-sticky-logo-alt

Karanlığın yüreğinden Kaosun Kalbi’ne, Kubilayhan Yalçın, Birgün

Koray Sarıdoğan, bir yanıyla ‘ezoterik macera’ ve/ya ‘okült fantastik bir süper kahraman romanı’ olarak da nitelendirebileceğimiz ‘Kaosun Kalbi’ni tasavvuftan Uzakdoğu mitolojisine, ezoterik örgütlerden popüler komplo teorilerine uzanan mistik bir zemin üstüne kuruyor.

Umberto Eco, ezoterik macera romanı Foucault Sarkacı’nın anlatıcısı Casabuon’un ağzından: “Ama Sinarşi Agarttha’da doğmuştur, Tapınakçıların sığındıkları yerde” diyor ve ardından ekliyor: “Evet. İnsanlık, dünyanın, rastgele, yanlışlıkla, kaygan bir karayolunda dört beyinsiz atomun çarpışması yüzünden doğduğu düşüncesine katlanamıyor. Bu yüzden, evrensel bir gizdüzenin ortaya çıkarılması gerekiyor: Tanrı, melekler, şeytanlar. Sinarşi de, daha küçük ölçekte aynı işlevi yerine getiriyor.”

Değerli dostum Koray Sarıdoğan’ın, ‘Sarkaç’ ile benzer motiflere sahip (Agarta, Şambala, Thule, Büyük Beyaz Kardeşlik vd), Mavi Ejder Serisi’nin ilk kitabı ‘Kaosun Kalbi’, Casabuon’un bu savını destekler bir epigrafla başlıyor: “…Gerçek, İllüminati’den, Yahudi Bankalarından veya gri uzaylılardan ibaret değil. Gerçek çok daha korkutucu: Kontrol kimsede değil. Dünyanın dümeni yok.”1

Sarıdoğan, bir yanıyla ‘ezoterik macera’ ve/ya ‘okült fantastik bir süper kahraman romanı’ olarak da nitelendirebileceğimiz anlatısını tasavvuftan Uzakdoğu mitolojisine, ezoterik örgütlerden popüler komplo teorilerine uzanan mistik bir zemin üstüne kuruyor. Doğu ve Batı ezoterizminden derlediği malzemeyi cömertçe kullanan Sarıdoğan, yarattığı doğaüstü matriks ya da turbo fantastik evrenin, ‘gerçeklik üstüne’ düşsel-düşünsel felsefi bir egzersiz olduğunu vurgulamak istercesine, romanın başına ‘gerçeğin çok daha korkutucu olduğunu’ imleyen bir uyarı koymuş.

YERLİ KAHRAMAN

Romanın başkahramanı Tibet, çağdaş çizgi roman kültünün önde gelen iki arketipal figürü Superman ve Örümcek Adam’a benzer şekilde bir gazeteci, muhabir. Superman, daha doğrusu alter egosu Clark Kent’in gazetesi ‘Daily Planet’ (Gezegen Güncesi) ve Örümcek Adam/Peter Parker’ın ‘Daily Bugle’ı romanda ‘İstanbul Güncesi’ olarak karşımıza çıkıyor. Perry White ve Jonah Jameson’ın yerini de ‘İstanbul Güncesi’nin yazı işleri müdürü Nejat Muhtaroğlu alıyor.
‘Kaosun Kalbi’, yukarıda altını çizdiğimiz çizgi roman ‘klişelerine’ yaslanmakla birlikte, kesinlikle ‘kitch’ bir anlatı ya da yabancı şarkılara Türkçe söz yazılarak üretilen ‘aranjman’lara benzer ‘A la Turca’ bir karbon kopya değil. Fikrimce yazarın dil, içerik ve anlatım tekniği, Tibet karakterini, ‘Batılı süper kahraman teması’ üstüne, yerli, özgün bir çeşitleme ya da alternatif olarak resmetmeyi başarıyor.

DİLSEL ÇEŞİTLİLİK

Dil demişken: Romandaki anlatı zamanlarına uygun olarak dil de çehre ve kılık değiştiriyor. Örneğin, 1500’lerin İstanbul’unda başlayan kitabın ilk sayfalarında, Mithat Cemalleri, Tanpınarları çağrıştıran hiperbolik nağmelere rastlıyoruz: “Rumeli Hisarı’nın omuzlarından yükselen dolunay, Boğaziçi’nin akıntılı sularına ışıktan bir çarşaf örmüştü. Öyle büyük ve parlaktı ki fezada dönüp durduğu bunca senedir adına Dünya dedikleri kürre-i arzın cümlesine değil de yalnızca bu şehre, payitahta âşık olmuş, yalnız burayı aydınlatmaya ant içmiş gibiydi.”
Ya da: “Yine aklı gidiyor Petrusnâm herife. Kadere eğmeye teşne olan boynunu, kendi kaderine dikleştirmek istiyor bir yandan. O çarpık çurpuk evlerin, kuyuların aralarında gezüp bin yıl önce yapılub da unutulmuş o sarnıcı bulmasa idü, ölmek zorunda kalmazdum.”

Bu bölümlerin ardından anlatı, günümüze, 9 Kasım 2020 gibi simgesel bir tarihe sıçrıyor ve Agarta’dan Şambala’ya, Yerebatan Sarnıcı’ndan Aldebaran Takımyıldızına uzanan bir dünya komplosunun içine yuvarlanıyoruz. (Not: İlk İngiliz kolonyalistleri taşıyan Mayflower gemisi, bugünkü New York’a 9 Kasım 1620’de vardı. Napolyon, 9 Kasım 1799’da bir hükümet darbesiyle diktatör oldu. ‘Kaosun Kalbi’nde de isim ve cisim olarak karşımıza çıkan Thule-Gesellschaft’ı kuran ve Hitler’i yaratan Rudolf Freiherr von Sebottendorff 9 Kasım 1875’te doğdu. Mussolini, Milliyetçi Faşist Parti’sinin kurulduğunu 9 Kasım 1925’te ilan etti. Hitler’in Kristallnaht, Kristal Gece olarak bilinen, Yahudilere karşı giriştiği saldırılar 9 Kasım 1938 tarihinde başladı. Ve Berlin Duvarı 9 Kasım 1989’da yıkıldı.)

MODERN ZAMAN PEYGAMBERLERİ

Romanda dikkatimi çeken detaylardan biri de öykünün kilit karakterlerinden Hikmet Bektaş’ın, doğum gününde Tibet’e hediye ettiği Edouard Schuré’un ‘İnsanlığı Aydınlatan Büyük İnisiyeler’ kitabı oldu. Schuré bu kitabında Hermes Trismegistus, Orpheus, İsa, Musa, Zerdüşt gibi dinsel ve mitolojik bazı figürleri anlatıyor. Mesih, peygamber ya da Hermes misali mitolojik tanrılar, bir anlamda kadim zamanların ‘süper kahramanları’ gibidir. Superman uçar, İsa su üstünde yürür. Örümcek Adam düz duvara tırmanır, Musa Kızıldeniz’i yarar. Ve hemen hemen bütün süper kahramanlar tıpkı peygamberler gibi koruyucu ve kurtarıcı misyonerler olarak birtakım kavimlere, toplumlara indirilir. Özellikle Superman’in dinsel karakteri çok açıktır. Musa, Firavun’un şerrinden kurtarılmak için ebeveynleri Amram ve Yohevet tarafından sazdan bir sepete konup Nil Nehri’ne bırakılır. Superman (Kripton ismi Kal-El) de ebeveynleri Jor-El ve Lara Lor-Van tarafından bir rokete konup infilak etmek üzere olan Kripton gezegeninden kurtarılır. İbrani fonetiğine sahip Kal-El de (Daniel, Gabriel ya da Elohim gibi) ‘Tanrının Sesi’ gibi bir anlama gelir. Ayrıca Superman göğsündeki S görünümlü logo da İbrani alfabesinin on ikinci harfi Lamed’dir.

Hikmet Bektaş’ın müstakbel süper kahramanımıza ‘Büyük İnisiyeler’ kitabını hediye etmesi bu noktada bana oldukça manidar göründü. Ancak romanın içeriğini daha fazla açık etmemek için burada daha fazla ayrıntıya girmeyelim.
Popüler Rap şarkı ve şarkıcılarına yapılan göndermelerin; televizyon gizemcilerinin kulaklarını çınlatacak kinayelerin, spiritüalizm, okültizm, masonik ezoterizm meraklılarını cezbedecek motif ve detayların, bu türe ilgi duyan okuru ziyadesiyle memnun edeceğini tahmin ediyorum.
1 Epigraf, Alan Moore’a ait.

0 Yorum

Bir cevap yaz