15 49.0138 8.38624 arrow 0 none 0 4000 0 horizontal https://koraysaridogan.com 300 0 1
theme-sticky-logo-alt

“Nostalji illüzyonunu yok etmeye çalıştım” · BirGün Gazetesi, Işıl Çalışkan

Yazar Koray Sarıdoğan’ın 90’lar altkültürüne değindiği çalışması ‘Yeraltı Kütüphanesi’ni çıkardı. Sarıdoğan, “Körfez Krizi’nin, Bosna Savaşı’nın, Sivas Katliamı’nın, gazeteci suikastlerinin, terör saldırılarının, Susurluk’un, Hayata Dönüş Operasyonu’nun, Gölcük depreminin olduğu bir dönemin altın çağ olması söz konusu değil. Kitabı yazma amacım biraz da bu nostalji illüzyonunu yok etmekti” diyor.

Koray Sarıdoğan’ın “90’lar Türkiyesi’nde Altkültür: Rock, Dergi, Fanzin, Edebiyat” alt başlığıyla yayımladığı araştırma kitabı “Yeraltı Kütüphanesi”, Karakarga Yayınları tarafından yayımlandı. 90’ların rock altkültürü, fanzinler, dergiler, müzik ve edebiyat gibi temalar üzerinden inceleyen yazar, kitabıyla okuruna hem 90’lar Türkiye’sini hem de o dönemde rock müziğin politik ve sosyal olaylardan etkilenerek altkültürün nasıl bir parçası haline dönüştüğünü gösteriyor.

Çalışmanın son bölümünde ise dönemin önemli tanıkları Altay Öktem, Aptülika, Murat Beşer, Şenol Erdoğan ve 7 Nisan 2020’de kaybettiğimiz, rock dünyasının ‘baron’u Çağlan Tekil’le yapılmış röportajlar yer alıyor. Sarıdoğan ile kitabını konuştuk.
Röportaj: Işıl Çalışkan
Kaynak:
BirGün

Kitabın önsözü 90’lı yıllara duyulan özlem ile başlıyor. Günümüzde 90’ların altın çağını yaşamayan gençler bile “Ne güzel günlermiş” diyor. O yılların büyüsü neydi sizce?

Bahsettiğim altın çağ, altkültürdeki üretim ve paylaşımdan ibaret. Onun dışında Körfez Krizi’nin, Bosna Savaşı’nın, Sivas Katliamı’nın, gazeteci suikastlerinin, terör saldırılarının, Susurluk’un, Hayata Dönüş Operasyonu’nun, Gölcük depreminin olduğu bir dönemin altın çağ olması söz konusu değil. Kitabı yazma amacım biraz da bu nostalji illüzyonunu yok etmekti.
Dikkat ederseniz 90’larda özlenen şeyler listesinde sanat ürünleri başı çeker. Sadece rock ve türevleri değil belli ürünleriyle pop müziği bile kalitelidir, hislidir. Sadece bağımsız değil ana akım Türk sineması da kült işler çıkarmıştır. Dizilerin birçoğunda bugünün aksine güzel mesajlar vardır. İnsanlar bunları özlüyor. 90’lar deyince kimsenin Erbakan’ı, Özal’ı, Çiller’i, Demirel’i özlediğini sanmıyorum -her ne kadar bugünküler onlara bile rahmet okutsa da.

Yeraltı Kütüphanesi hangi zaman dilimini kapsıyor?

90’ları 80’lerden ve 2000’lerin başından ayırmak imkânsız. O yüzden kitap ağırlıkla 1980-2003 gibi bir zaman dilimini kapsasa da konuyla kesişim sağlayıp daha önce yayımlanan istisnai örnekler de var.

Dönemin müzik kitaplarına dair nasıl izlenimler edindiniz?

Nicelik nitelikten daha ağır basmış bir süre ama okurun talep etmesi ve buna cevap veren yayıncıların olması önemli. Toplama baktığınızda biraz düşe kalka gidilmiş ama önemli olan da bu zaten. Kaynak yok, imkânlar kısıtlı diye popüler kültüre oynanmak yerine mücadeleyle bir külliyat oluşturulmuş. Kaynağın bol olup da okur ve yayıncı bazında ilgi görmeyen, arkasında durulmayan 2000 sonrası müzik yayıncılığına göre bu çok kıymetli.

Çalışmaya başlamadan önce kafanızdaki 90’larla araştırmalarınızdan sonraki 90’ları nasıl anlatırsınız? O yıllara dair sizi şaşırtan şeyler oldu mu?

İlk gençliği ve yetişkinliği 2000’ler sonrasına rastlayan biri olarak şaşırma eşiğim epey yüksek. Bizim evimiz siyasetin konuşulduğu, çocukların siyasetle, gündemle ilgili sorularının cevapsız bırakılmadığı bir evdi. “Farklı bir 90’larla karşılaşma” anlamında şaşkınlık yaşamadım ama kayda geçmemiş, satır arasında kalmış kültürel ve politik arşiv notlarına ulaşmak ve bunları aktarmış olmak beni heyecanlandırıyor.

ANALOGLA BÜYÜDÜM AMA DİJİTALLE KAYNAŞABİLDİM

2000’ler ve sonrasına dair neler söylersiniz?

Ben yaş itibariyle iki çağ arasında kalmış bir kuşağın mensubuyum. Analogla büyüdüm ama dijitalle kaynaşabildim. Bu yüzden imkânlar, alışkanlıklar açısından şikâyetçi olmadım hiç. İnternet sayesinde para kazanıyorum, eşimle bile internette tanıştım. Ama sosyal hayatla bağımı da koparmadım. Bu anlamda bir sorunum yok. Toplumsal anlamda ise 2000’ler, 1980 sonrasında yaşananların bir sonucu. 90’lardaki yapay özgürlük ortamında alttan alta bugünleri hazırlayan planları dehşet içinde deneyimlediğimiz, dönüşüm kılığında bir çöküşün başlangıcı.

Ama burada kitleleri, muktedirlerin karşısında kurban olarak görme taraftarı değilim. Bu aslında, marazlarına ses çıkarmak yerine “medeniyet” sanıp kabul ettiğimiz sistemle, türümüze yüklediğimiz yapay anlamlarla yüzleşme. “İnsanlık öldü”den, insanlık diye bir şeyin aslında hiç olmadığı gerçeğine geldik. Tuna Kiremitçi’nin “En sağlam direniş, kalbi temiz tutmak” sözünü çok önemsiyorum bu zamanda.

ROCK VE ALTKÜLTÜR BİR İFADE TARZI

O yılların müzikle olan ilişkisini bugünden ayıran yanları nelermiş?

İmkân arttıkça ruh ve kalite düşer. Enstrümana, stüdyoya, kaynağa ulaşımın zor olduğu bir dönemin müzisyenlerinin daha tutkulu olduğunu görebilirsiniz. Aynı şey, dinleyici tarafında da geçerli. Bu kuşağın çocukları 12 Eylül sonrasının dayattığı kalıpları reddediyorlar. Rock müzik ve altkültür, bir ifade tarzı oluyor.

80 öncesindeki rock müzisyenlerinin ekonomik açıdan avantajlı ailelerin çocuklarından oluştuğunu anlatmışsınız. Farklı sosyal tabakalarla ilişkisi nasıl gelişmiş?

Tamamı için değil, ilk alıcısı, plağa, müziğe, enstrümana ilk ulaşanlar açısından öyle. Bu daha sonra değişiyor zaten. Bahsettiğim ‘ifade imkânı’ sadece şu veya bu kesimin değil aralarında farklı sosyal tabakalardan insanların olduğu, öğrenciler, çalışanlar, işsizler, işçiler, memurlar, entelektüeller, sanatçılar için de geçerli hale geliyor.

0 Yorum

Bir cevap yaz