15 49.0138 8.38624 arrow 0 none 0 4000 0 horizontal https://koraysaridogan.com 300 0 1
theme-sticky-logo-alt

Sürünemeyen Yılan

Tanıştınız mı sürünemeyen yılanla? Tanışamazsınız çünkü tanışmak, gitgide içine girmektir tanıştığınız hayatın. Tanışmak istemezsiniz çünkü kıskaçlı yengeçlere, iğneli arılara, kokulu çiçeklere, orantılı bedenlere, yuvarlak gezegenlere, cam bardaklara, metal çatallara, denizdeki dalgalara ve sair şeye alıştı gözleriniz. Gözleriniz neyi gördüyse onun esirisiniz. Sürünemeyen yılan olur mu hiç?

Oysa ben gördüm, sürünemedi yılan. Yılan olarak tasarlanması yetmedi sürünmesine. Planlı bir isyan yerine zoraki başkaldırdı kendi doğasına. Çırpındı. Can çekişir gibi yükseldi kuyruğu üzerinde, aynı hızla devrildi ve boğuldu kuma.

Yılanın çırpınışından öyle anlaşılıyordu ki o gömlek değişecekti artık. Gömleğe gömülememişti yeterince. Bir iğnenin deliğinden tek hamlede geçmek ister gibi bir adım ileriye sıçradı yılan. Bir migrenlinin, ağrısını öldürmek istemesi gibi yerlere vurdu kafasını. Böyle böyle geçirdi yılları. Böyle çırpındığını göremedi kimse, böyle çırpındığını anlamadı dostları… Onu eğleniyor sandılar çırpınırken, sırf sürünemediği, bu yüzden sürünmeyi reddettiği için can çekişerek yaşarken ya da yaşayarak can çekişirken ama asla ne tam yaşayıp ne tam ölebiliyorken, kuma batağa saplana saplana, sayısız türdeşini tanıya tanıya geçti zaman.

“Sürünemeyen yılan mı?” dediler dostları, “Çok acayip yılandır o, hem sürünmüyor hem yılan gibi davranıyor,” dediler. “Ama çok eğleniyor,” dediler. “Çok keyifli yılan yahu,” dediler. Dünyanın en iyi sürünen yılanlarına, o kadar iyi sürünemeyenler sorunca “Böyle iyi sürünmeyi nereden öğrendiniz?” diye, “Sürünemeyen yılandan” dediler; “O kadar sürünemiyordu ki ne yapmamamız gerektiğini biliyorduk.”

Tüm hayatını bir gömlek değiştirme merasimine ayırdığını bilemediler.

Yılanın yılanlığı gömleğindense, bir şey ifade etmezdi onun gömlek değiştirmesi. Gömlek gidince ne kalacaktı geriye? Uğraştı yine de. Hiçbir mevsim, hiçbir coğrafya ve zemin kalmadı üzerinde çırpınmadığı. Başlangıca döndüğünde, eski gömleğinin sıyrılmaya başladığını gördü nihayet. “En azından,” diye düşündü “Gömlek değiştirerek kendimi yılan gibi hissedebileyim.”

Çok yakında anlayacaktı, kendi olmaklığa en yakın yerde kendinden koptuğunu her şeyin. Olmuş meyvenin düşmesi misali.   

Canında kalan son havl-ile dikleşti kuyruğu üzerinde, sıçradı, baş aşağı attı kendini yılan. Gömleğini sıyırdı yarıya kadar. O güne kadar doğru düzgün kıvrılıp bakamadığı gömleğiyle ancak yırtılırken tanışabildi. Çırpınarak geçen yıllarda tanıştığı başka yılanları gördü üzerinde. Ne gördüyse onlar işlenmişti gömleğine, bütün fısıldaşmaları, bütün gülüşmeleri.

Yılan gömlek değiştiriyordu, yılan geçmiş değiştiriyordu, yılan eskimiş bir deriden değil yılanlıktan kurtuluyordu. “Meğer ne olduğunu ve ne olacağını ancak dönüşürken anlıyormuşsun ki,” dedi, “Dönüşü olmasın geriye.”

Sürünemeyen yılan attı gömleğini. Çıngıraklıların titremesi gibi titriyordu; gövdesi değil ruhu… Az braz geçince titremesi, başka bazı canlı türlerinin “sırt üstü” dediği şekilde uyandı. İlk bulduğu kalemi ilk bulduğu kağıda batırdı ve yazdı: “Sürünemeyen yılanla tanıştınız mı?”

0 Yorum

Bir cevap yaz