Selam oradaki…
Umarım her şey -olabildiğince- yolundadır.
Önceki sayı gecikmeli geldiği ve iki sayı arasında bir hafta olduğu için çok laf kalabalığı yapmayacağım.
Alanya’da gündüzleri mevsim normallerinin üzerine çıkıyoruz hâlâ ama bu, BatWing’in Ay’ın hizasında görünüp inmesi kadar sürüyor. (Parliement Sinema Kulübü zamanı önce fragmanda gördüğüm o sahneyi dört gözle beklemiş, izlerken anneme laf yetiştireceğim diye kaçırmıştım. Tekrarını izlemek istersin de internet, Youtube falan öyle nimetler yoktu tabii.)
Bu hafta, hazırladığım “Türkiye Dizi Tarihinde Kitap Uyarlamaları” dosyası için bazı kitapları tekrar okudum, bazılarına ilk kez göz attım: Netflix’in uyarlayacağı Afşin Kum’un Sıcak Kafa‘sı, halihazırda ikinci sezonu yayınlanan Atiye’nin uyarlandığı Şengül Boybaş’ın Dünyanın Uyanışı kitabı (ki ikincisi de diziyle aynı gün çıktı), Muhafız’ın uyarlandığı N. İpek Gökdel imzalı Karakalem ve Bir Delikanlının Tuhaf Hikâyesi (onun da devam kitapları var).
Kültür sanat ürünleri, üretildiği dönemin politik ve sosyal algısını gösterir; diziler de öyle. Türkiye’de uzun yıllar Türk Edebiyatı klasikleri kimileri tekraren, kimileri bir defa ama güzel örneklerle uyarlanmış. 2000’lerle birlikte ise önce polisiye ürünleri, şimdi de fantastik ürünler kitap rafından sonra ekranda izleyiciyle buluşuyor. Zaman içinde algıların, zevklerin ve ilgilerin bu yönde değişmesi bu türlerin sadece dünyada popüler olmasıyla açıklanamaz. Hatta daha doğrusu, dünyada da bu eğilimin bir açıklaması var:
Gerçeklik algımız, dolayısıyla onunla ilişkimiz değişiyor. Otuz yıl öncesine kadar fantastik, bilimkurgu, distopya türündeki bir hikâye için “Olması imkânsız veya çok zor olan mevzular” demek işten bile değildi. Bugün ise o gerçeküstülük doğrudan hayatımızın ortasına indi: Çıldırtıcı bir hızla ilerleyen teknolojik ve bilimsel gelişmeler, yapay zekâ, salgınlar, karantinalar, afetler, iklim krizi… Artık distopya hayatımızın orta yerinde… Artık bir UFO kafilesi yahut ejderha sürüsü görsek önce biraz şaşırır, sonra cep telefonumuzla story çekeriz. Polisiye için de aynı şey geçerli: Kimse kusura bakmasın, sabah kuşağında anlatılan cinayetlerdeki şaşırtıcılığa, yaratıcılığa ve pişkinliğe hiçbir polisiye başyapıtı ulaşamaz. Hayat, her zamanki gibi kurgudan da garip.
Birkaç yıl önce yazıp bastırdığım ve elden fanzin raflarına dağıttığım metnin başlığı artık çok daha manidar: Bize gereken bir Akıl Destek Ünitesi.
Kendi akıl destek ünitemizi bulmak zorundayız. Sosyal mesafeyle, maskeyle, dezenfektanla, izolasyonla vücudu korumak görece kolay ama bu ekranlara baktığımız sürece aklımız hep tehlike altında.