Koray Sarıdoğan’ın ikinci romanı Kaosun Kalbi birçok roman türünün harmanlandığı çok yönlü bir kitap. Fantastik, polisiye, gizem, bilim kurgu türlerinden olmasının yanı sıra İstanbul romanı diyebiliriz Kaosun Kalbi için.
Komplo teorileri herkesin ilgisini çeker. Özellikle bir taraf komplo teorilerine karşı durmak için tetikte bekler, bilimsel ve gerçekçi savlar ile komplo teorilerini çürütmekten zevk alır. Diğer taraf ise “Neden olmasın?” sorusu etrafında gizemli kanıtlar ve düşünceler ortaya koymaya çabalar. Kaosun Kalbi iki taraf için de yazılmış bir kitap diyebilirim. Dünya için ve hatta evren için üretilmiş tüm mitler ve komplo teorilerinin yolu İstanbul’da kesişiyor, havada kalan ve kulağa uçuk kaçık gelenler sayfalar ilerledikçe eleniyor ve elimizde inanmayı seçeceğimiz tarihi ve bilimsel bir macera kalıyor. Bu yönüyle üzerinde çok çalışıldığını ve katmanların neredeyse kusursuz oluşturulduğunu okur sezebiliyor. Naziler, şamanlar, kadim örgütler, erenler, efsaneler, tarihi gerçekler, bilimsel tezler ve daha fazlasını yazar romanın içinde okura sunmayı başarıyor.
Okuduktan sonra iki ana bölümde değerlendirdiğim kitabın ilk yarısında gizemli ve masalsı, ikinci yarısında ise maceracı ve polisiye unsurlar ağır basıyor. Eski İstanbul ve İstanbul tarihi meraklıları romanı okurken olayların geçtiği yerleri gözlerinde canlandırabilirler. Bu açıdan bakıldığında Kaosun Kalbi’nde mekan ve yer tasvirleri İstanbul’u bilenler için heyecan verici olacakken İstanbul’u bilmeyen okurlar biraz daha detaya susamış bir şekilde sayfaları çevireceğe benziyor.
Kitabın kapağında “Mavi Ejder Serisi” ibaresi yer alıyor. Buradan anlaşılacağı üzere serinin ilk kitabı Kaosun Kalbi. Romandaki tüm karakterler ana karakter Tibet’in hikayesini beslemek üzere tasarlanmış. Tibet karakterinin derinliği diğer karakterlerden beslendiği ölçüde seziliyor. Bu durum okur için bir harmoni oluşturup okuru soluksuz okuma eylemine sürüklerken Tibet karakterini özümseyip kahramanlaştırmakta zorluklar ortaya çıkarıyor. Çünkü, özellikle romanın son çeyreğinde bir süper kahramana dönüşen Tibet’in sürece katılmama isteği sadece diyaloglarda ortaya çıkan cılız bir itiraz olarak ortaya çıkıyor. Tibet belki de bu toprakların ilk süper kahramanı ve ben kitabı okurken ondan bir kahramanlık manifestosu veya derinliğini ilk ağızdan duyabileceğim bir tirat beklerken buldum kendimi.
Kaosun Kalbi polisiye ve bilim kurgu sahnelerinin gerçekliği ile okura “Bu kitabın filmi de güzel olur.” dedirtiyor. Burada güncel bir farkındalığa da dikkat çekmek isterim. Kitap okumayı seven ve özellikle fantastik, bilim kurgu türlerini takip eden okurların aklında Kaosun Kalbi’ni bitirdikten sonra ister istemez bir kıyas mekanizması işleyebilir. Bu kıyas mekanizması kitabın verdiği keyiften ve adrenalinden kaynaklı bence. Şöyle ki; okur İhsan Oktay Anar’ı anımsayacak, okur Hakan Muhafız dizisini anımsayacak ve okur Dan Brown’u anımsayacak. Bu durum keyifli bir tartışma konusu çıkarabilir ilerleyen günlerde. Kendi adıma bir buçuk günde bitirdiğim Kaosun Kalbi üzerine düşündüm ve yazar Koray Sarıdoğan’ı son günlerin moda laf öbeği ile tabi ki ironisiz yerli ve milli Dan Brown olarak okurlara tanıtmak istedim. Keyifli okumalar…