Röp: Uğur Hakan Hacıoğlu
Kaynak: Nouvart
– 2016 yılında bir online bibliyografya olarak Rock Kütüphanesi ismiyle başladığınız süreç nihayet somut olarak okuyucularla buluştu. Öncesinde bireysel olarak Koray Sarıdoğan ile Rock müziğin yolları ne zaman ve nasıl kesişti?
Koray Sarıdoğan: Selam Hakan. Kitabı ithaf ettiğim iki isimden biri olan dayımın eve getirdiği kasetlerle, dergilerle başladı hikâye. Guns’n Roses’dan Sepultura’ya, Black Sabbath’tan Obituary’de uzanan geniş bir skalası vardı dayımın ama Türkçe dinlemezdi. Büyüdükçe, televizyonda bu müziğin görece görünürlük kazanmasıyla benim de Rock’la bireysel ilişkim bir koldan da Türkçe Rock’la gelişmeye başladı.
– Rockkütüphanesi’nde ilk olarak araştırmalarınızı yayınlamaya başladığınızda bunları günün birinde kitap formatında okuyucularla buluşturmayı düşündünüz mü?
K.S.: Düşünmüştüm ama Rock Kütüphanesi sadece bir bibliyografyaydı. Yani kronolojik sırayla kitap kapaklarını ve arka kapaklarını, incelemelerini derleyeceğiniz bir kitabı yapmak da, insanlardan bunu satın almalarını beklemek de benim yazarlık anlayışıma pek uymamıştı. Kitap bir şey anlatmalıydı, bir tez ortaya koyup bir işlev yüklenmeliydi. O yüzden çok kurcalamadan KalemKahveKlavye.com üzerinden yayınladım zaten.Ama aradan geçen zamanda Rock Kütüphanesi’nden bağımsız okuduğum kitaplar, arşiv ve sahafiye araştırmalarım derken Yeraltı Kütüphanesi’nde çizdiğim çerçeve kendiliğinden oluşmaya başladı. Tam da 2000’lerin berbat filtresinden bakanların 90’ları kusursuz sanması gibi hatalar oluşmuşken hem objektif ve suya sabuna dokunan şeyler söyleyeyim hem de bir döküm çıkarayım istedim.
– Gelecek yıllarda müzik tarihi üzerine yeni çalışmalar gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?
K.S.: Yeraltı Kütüphanesi ilk bakışta salt müzik kitabı gibi görünse de aslında bir yakın tarih, altkültür ve matbuat araştırması. Yani kendimi müzik yazarlığından ziyade araştırmacı olarak konumlandırmak isterim. Kapsamına müziğin de girdiği fikirler var aklımda tabii çünkü arşive daldığınızda “Bunu başkalarının da görüp bilmesi gerekiyor,” diyorsunuz. Bugünden yarına yazayım dediğim müzik özelinde bir çalışma yok ama başka araştırma çalışmalarım yolda. Ve tabii, asıl oyun alanım roman, biliyorsun. Önceliğim her zaman romanlar olacak.
– Yeraltı Kütüphanesi’nden bahsetmek gerekirse… Müzikal anlamda 90’lı yıllarda meydana gelen hadiselerin kaynak gösterilerek bir araya getirilmesinin yanında dönemin edebiyat çevrelerinin durumu, dergilerin şartları, fanzin kültürünün yaygınlaşması ve ülkenin o dönemki siyasi yorgunluğuna da yer vermesi sebebiyle tüm bu şartlar bir araya geldiğinde toplumsal olarak altkültürün dönem içerisindeki zenginliğini ortaya koyan bir çalışmanın ortaya çıkarıldığını söylemek mümkün. Fakat böylesi bir araştırmanın içerisinde elbette bazı zorluklarla karşılaşılması muhtemel. Bu bağlamda kitabın hazırlık sürecinde karşınıza çıkan en büyük zorluk nedir?
K.S.: Birinci elden kaynakları ele geçirmek… Belki de Türkiye’de fanzin formatındaki ilk yayını, ilk değilse de erken dönem örneklerinden birini tespit ettim ama sahaftan satın almak istediğimde çoktan elden çıkmıştı.Ve tabii, bir iddiayla ortaya çıkıp da bir şeyleri eksik bırakma endişesi. Elbette arşiv tutma kültürünün zayıf olduğu bir ülkede yaşadığımız için bu kitapta da mutlaka eksikler var. Ama dört başı mamur bir iş yapmak isterken duyduğum kaygılardan daha zor bir şey hatırlamıyorum.
– Süreci bir de müzikal değişim açısından değerlendirmek mümkün. 1960’lı yılların sonlarında başlayan Rock müziğin ilk temelleri 1980 yılında makasın vurulmasından oldukça etkileniyor. Bu süreçte üretim bazında çeşitliliğin azaldığını görüyoruz. 90’lı yıllara geldiğimiz dönemde ise dönemin genç kuşağı harekete geçiyor. Bu harekete geçişte birikmiş enerjiyi mi yoksa değişen dünyanın gerekliliklerini mi etkili görüyorsunuz?
K.S.: İkisi de var ve ikisi birbirine bağlı. “Dünyanın gereklilikleri” dediğin şeyde kendiliğinden oluşan değişimler ile bilinçli müdahalelerin ne kadar pay sahibi olduklarından emin değilim ama yirminci yüzyılın başından sonraki, özellikle 1980 ve sonrasındaki dünya büyük oranda “tasarlanmış” bir dünya. 80 darbesi de bunun bir parçası, Berlin Duvarı’nın yıkılması da, Türkiye’deki iktidar değişimleri ve sözde liberalleşme yönelimleri de. Birikmiş enerji dediğin şey de burada karşımıza çıkıyor işte: 12 Eylül’den öncesiyle psikolojik bir bağı olmayan, olup da üzerinden onlarca yıl geçmiş etkisi yaratan deneyimler yaşayan kuşak, kendisine dayatılan yeni kültürü, enstrümanları, ifade araçlarını kabullenemediği içindir Rock’a yöneliş. Elbette başka sosyokültürel sebepler de var ama bu sorunun kapsamına girmiyor.
– Kitabın kaynak olarak gösterdiği gazete haberleri ve dergilerde süreci takip eden bir medya mevcut. Bu anlamda dönemin yazılı ve görsel medyasında Rock müziğe bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
K.S.: Ana akım medyadan bahsediyorsak tabii ki ikiyüzlü, hep öyleydi… 80’lerin sonlarında kendi habitatlarında kalabalıklaşan bu gençlere, bir belgeseldeki ilginç canlı türleri gibi yaklaşan ana akım medyası, daha sonra bunları “zararsız, etkisiz ve ilgi çekici gençler” olarak görüyor ama kendi alanlarına da girsin istemiyorlar. Kenarda takılsınlar dertleri. Ne zamanki bu altkültür 90’ların ortalarına doğru kalabalıklaşmaya başlıyor, endüstrinin aklı başına geliyor ve “Bunlardan nasıl para kazanırız?”ı arıyorlar. Kimi isimler kendi çabalarıyla kitlelere ulaşırken endüstriyle ortak noktada buluşabilenler de bir eşiği geçip popülerleşiyor. Ama bunu büsbütün bir kucaklama gibi almamak lazım çünkü tabandaki kitleye bu ülke insanının da medyasının da bakışı hep oynak. O yüzden 1999’daki birkaç özentinin işlediği cinayet yüzünden bir anda siyah giyen herkes satanist diye yaftalanmaya başlıyor.
– O dönem medyasının dönem müziğini tanımaya ve kavramaya çalışmasını değerlendirmemizin yanında bir de dönem kuşağının ortaya koyduğu ürünler mevcut. Dergi ve fanzin formatında günümüze ulaşan çalışmalara baktığımızda müzikal anlamda üretimin yanında bu sürecin yazınsal üretimle de kuşak tarafından desteklendiğini söylemek mümkün müdür?
K.S.: Tabii, Yeraltı Kütüphanesi de buradan çıktı zaten. Olay Rock’la başlıyor, Rock dinleyicisi kendi medyasını fanzin ve dergilerle oluşturuyor ama bu tavır bir süre sonra Rock’ı aşan lakin ondan filizlenen bir cemiyetin kesişim kümesi oluyor. Edebiyat dergileri, bir kısım edebi ürünler bile bu atmosferi taşıyor, ondan etkileniyor.
– Kitap artık o döneme dair araştırma ve çalışma yapmak isteyen herkese yönelik önemli bir rehber niteliği taşıyacaktır. Kitabın hazırlık sürecinde hangi çalışmalar size rehberlik etti?
K.S.: 90’ları anlatan ama o dönemde yazılan tek çalışma olan İstanbul’da Rock Hayatı başucu kitabım olmuştur. Bugünden bakıldığında eleştirilecek tarafları olsa da “90’lar” mefhumu daha ortada yokken bu kültürü incelemiş bir çalışmanın varlığı çok önemli. Bunun dışında özellikle altkültür, Rock, fanzin ve medya konusunda ağırlıklı olarak yüksek lisans ve doktora tezlerini okudum. Araştırmalarda kaynak tercihim popüler işlerden ziyade akademik çalışmalardır öncelikle. Ve tabii, dönemi daha içinden görmek için Stüdyo İmge, Çalıntı, Laneth, Blue Jean, Mondo Trasho gibi yayınların eski sayılarını da topladım sahaflardan.
– Altay Öktem, Aptülika, Çağlan Tekil, Murat Beşer ve Şenol Erdoğan ile röportaj gerçekleştirdiniz. Hepsi de 90’lı yıllarda kalemleriyle sürecin içerisinde olmuş isimler. Bunun yanında kitabın çıkış aşamasında bir müzisyenle de görüşmeyi düşündünüz mü?
K.S.: İlk başta konuk listem epey uzundu ama bir röportaj kitabı haline gelmemesi için önce altıya, sonra randevuya gelmeyen bir konuğumdan ötürü beşe düşürdüm. Müzik kanadını, sahneye çıkan biri yerine sahneyi arkadan izleyenlerden dinlemeyi tercih ettim objektif olması açısından. Bu isimlere bakarsan, kitabın kapsamına giren müzik, fanzin, edebiyat, yayıncılık kanatlarının tamamını kapsadığını görebilirsin.
Yakın zamanda gerçekleştirmeyi düşündüğünüz, geleceğe dair bir projeniz var mı?
K.S.: Her zaman en az bir projem vardır Hakan.
Bir süper kahraman serisi yazıyorum, biliyorsun, adı Mavi Ejder Serisi. İlk bölümü Kaosun Kalbi geçtiğimiz Mart’ta çıkmıştı. Onun devamını şimdilik kafamda planlıyorum. İçeride bekleyen bir diğer romanım daha var, tamamlandı aslında ama rötuşlar yapıyorum halen. Gündemimde bunlar var şimdilik.
– Teklifimizi kırmadığınız için teşekkür ederiz. Son olarak röportajımızın okurlarına ne söylemek istersiniz?
K.S.: Ben teşekkür ederim asıl, sorular güzeldi. Okurlar da kendilerine iyi baksınlar, akıl ve ruh sağlıkları için iyi kitapları okusunlar. Müziği ve sporu ihmal etmesinler. Bir de #İstanbulSözleşmesiYaşatır.