Koray Sarıdoğan’ın Karakarga Yayınları’ndan çıkan “Yeraltı Kütüphanesi” adlı kitabı rock müziğin 90’ların altkültürünü, müzik yayıncılığını, dergilerini ve edebiyatını nasıl şekillendirdiğini sorgulayarak, okuru o yıllara götürüyor.
Üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen çoğu kişinin hâlâ özlemle andığı, “Güzel günlerdi” diye yad ettiği yıllar 90’lar. Günümüzde bile müziklerden, dizilerden ve filmlerden kıyafetlere kadar pek çok alanda insanın hayatında önemli bir yeri var 90’ların. Hatta özellikle 90’lar temalarıyla düzenlenen partiler, dönemin ünlü isimlerini bir araya getiren konserler, internette o günlere dair paylaşılan programlar ve görüntüler çoğu kişiyi mutlu etmeye yetiyor. Ancak 90’lar hep bu kadar parlak ve şaaşalı mıydı? Koray Sarıdoğan’ın önceki günlerde Karakarga Yayınları tarafından yayımlanan “Yeraltı Kütüphanesi” isimli kitabıyla okuruna hem 90’lar Türkiye’sini hem de o dönemde rock müziğin politik ve sosyal olaylardan etkilenerek altkültürün nasıl bir parçası haline dönüştüğünü gösteriyor. Sarıdoğan, kitabını “Altkültürün ne olduğu ve Türkiye’deki durumu üzerine çokça yazılıp çizildi. Bu kitapta da yer yer buna dair kaynaklara yönlendirileceksiniz. Bu kitap daha çok dağınık haldeki bilgi-belgeyi hakkıyla bir araya getirmeyi ve önümüzdeki kuşaklara bırakılacak bir arşiv olmayı amaçlıyor” sözleriyle anlatıyor. Sarıdoğan kitabında aralarında yazar Altay Öktem, Aptülika takma ismiyle tanınan karikatürist Aptülkadir Elçioğlu, önceki aylarda hayatını kaybeden müzik yazarı ve radyo programcısı Çağlan Tekil’in de yer aldığı dönemin tanıklarıyla yaptığı röportajlara da yer veriyor.
Kendine özgü bir dönem
Sarıdoğan üç ayrı bölümden oluşan kitabının girişinde dünyada ve Türkiye’deki dönemin politik havasını hatırlatan yazar, “Türkiye’de Rock’ın tarihi üzerine yapılan herhangi bir çalışmayı politik eksenden koparmak eğlenceli sonuçlar ortaya koyabilir belki ama gerçeklikten de kopuk kalacaktır maalesef. Kaldı ki bu kültürün 80’ler sonrasında ortaya çıkıp 90’larda yükselmesi ve Rock’ı da aşan bir altkültüre dönüşmesi, öyle veya böyle politik sürecin bir sonucu. 90’lar hem dünya hem Türkiye için kendine özgü bir dönem. Her şeyden önce bir geçiş dönemi: Bilinen dünyadan çıkıp 2000’ler sonrasının yeni yaşam tarzına, alışkanlıklarına, politik ve ekonomik düzenin hepten değişeceği yeni dünyaya geçiş” diyor.
Ardından da Çetin Emeç ve Uğur Mumcu’nun öldürülüşü, Sivas katliamı, Susurluk kazası, Bosna savaşı gibi olaylara değinerek aslında 90’ların göründüğü kadar ‘aydınlık’ olmadığının altını çiziyor.
Rock ve edebiyat ilişkisi
Sarıdoğan, rock müzik ve altkültürün ilgi görmesinin, edebiyat ile bağlantısına da dikkati çekiyor:
“Mesela küçük İskender’i ilk bakışta rock müzikle ilişkilendirmek zor olabilir belki. Ama 80’lerde hareketlenmeye başlayan bu kültürel ve sosyal cemiyetin bir araya geldiği mekânları rock müzik biçimlendiriyor. Kemancı örneği en belirginidir sözgelimi: Önce müşterilerin ricasıyla tek tük rock parçalarının çalındığı mekân, bu müziğe duyulan ilgiyle gitgide bir rock bar oluyor ama buraya sadece rockçılar gelmiyor. Sanatçısı, entelektüeli, yazarı, gazetecisi, şairi, öğrencisi buluşuyor burada. küçük İskender örneğinde olduğu gibi edebiyat cephesini tutanlar işte bu ortamlarda ortaya çıkıyor. Bu, Türkiye’deki altkültür deneyimini özel kılan sebeplerden sadece biri.”
Milliyet’in Hey dergisi
Yazar, “Müzik Kitapları” ve “Dergiler ve Fanzinler” bölümlerinde ise rock müziğin, müzik yayıncılığını ve dergilerini de nasıl şekillendirdiğini anlatıyor. Dönemin basılı medyasının en büyük markaları Milliyet, Sabah ve Hürriyet gibi gazetelerin, müzik ve rock dergisi konusunda bir rekabet halinde olduğunu belirten yazar, Milliyet’in Hey ve Walk And Man dergisini de bu bölümde hatırlatıyor:
“Hey dergisi, 1987-88 yıllarında 28 sayı sürecek olan HM Heavy Metal dergisini ek olarak verir ki henüz 90’lardaki hareketlilik başlamadan önce bunu öngörüp hamle yapması ilginç bir durumdur. Dönemin müzik dergilerindeki gibi akademik bir kaygı ve dil yok; daha çok haber, yorum, röportaj ve kritik içerikli bir dergi. Tasarım itibariyle Hey’i andıran ama hitap ettiği kültürün rahatlığıyla biraz daha karmaşık, renkli bir yapı seçen dergide, bugünün müzik yazarlığının ve yayıncılığının da önemli isimler arasında yer alan Hulusi Tunca -ki yayın yönetmenidir-, Kanat Atkaya, Şener Yıldız, Afşin Akın gibi isimler karşımıza çıkar.”