Selam oradaki…
Umarım iyisindir, yani en azından, olabildiğince iyi…
Geçen haftaki bülteni hem ters bir saatte gönderdiğim hem de çok felsefi yazdığım için pek etki bırakmadığını düşünmüştüm ki son iki-üç günde yine müthiş cevaplar, paylaşımlar gördüm. Demek ki buranın adeti böyle. 🙂
Bugün yine nostaljiden bahsedeceğim ama sohbet havasında.
2000 sonrasında doğanların bir nostaljisi olacak mı bilmiyorum çünkü her şey o kadar hızlı ki artık, kuşaklar arası fark nasıl daralıyorsa, dönemler de hızla nostaljileşiyor.
Facebook çıktığında örneğin, 2007 civarıydı ve üniversitedeydim. Çok iyi hatırlıyorum çünkü çok sağlam aldatılıp terk edilmiştim ve o depresyon sürecinde sürekli TV ve PC ekranına bakıyordum.
Bizim bildiğimiz ölçütlere göre 13 yıl, bir şeyin nostalji haline gelmesi için çok kısa. Ama o günler benim için bile eskidi. Yeni kuşakların algısı, geçmiş anlayışı çok farklı olacak.
Ben 1987’liyim, bizim nostaljimiz 1990’lar.
Acayip bir olaydı 90’lar, değil mi? Şarkılar, diziler, TV programları, kılık kıyafet falan…
Öyle miydi gerçekten?
Yayımlanmamış roman kahramanlarımdan İskender şöyle demişti bir keresinde: “Bebeğim, ben yaklaşık 90’ların sonundan beri hiçbir şeyden tat almıyorum.” Gizem ona “Ya çocuktuk o zaman, neyini hatırlıyorsun 90’ların?” deyince İskender’in cevabı şu olmuştu:
“O yüzden güzeldi ya… Çocuk olduğum için sadece güzel yanını gördüm. Bosna’dan, Körfez Savaşı’ndan, Uğur Mumcu’dan, Metin Göktepe’den, Sivas’tan, Susurluk’tan falan habersizdim. Allah korumuş, ya doksanları da ikibinler gibi aklıselim yaşasaydım!”
E-Bülten
Gelişmeler, yeni yazılar, özel notlar, okuma-dinleme-izleme önerileri haftalık olarak adresinize gelsin.
Teşekkürler!
İşlem tamam!